• Tıbb-i Nebevi
    • Sitemize Hoşgeldiniz
Tıbb-i Nebevi

   

DUA


DUA - Alexis CARREL

      Din duygusu çoğunlukla dua ile ifade edilir. Dua, din duygusu gibi tamamen ruhi bir hadisedir. Halbuki ruhsal alem, tekniğimizin varamadığı, nüfuz edemediği bir yerdir. O halde, duanın müspet olarak bilinmesini nasıl temin edebiliriz? İlmin sahası, çok şükür, gözle takibi mümkün her şeyi ihtiva ediyor ve fizyoloji ilmi sayesinde ruhsal belirtilere kadar yayılabiliyor.

      O halde dua hadisesinin meydana geliş tekniği ve tesirlerinin nelerden ibaret bulunduğunu, dua eden insan üzerinde yapacağımız sistematik bir gözlemle öğreneceğiz.

Duanın Tarifi

      Ezberlenmiş basit formüllerden uzak olan gerçek dua; bilincin Allah düşüncesiyle kendinden geçtiği mistik, esrarlı bir haldir. Dua, daha ziyade ruhun iç aleme doğru bir geçişine benzemektedir. Duayı, ruhun Allah’a yükselişi şeklinde de tarif etmek mümkündür.

Nasıl Dua Edilir?

      Dua etmek için sadece bir çaba ile Allah’a yönelip, kalbini ona bağlamak gerekir. Bu çaba, akıl ve fikir yoluyla değil, sevgi hissiyle olmalıdır. Mesela yalnızca Allah’ın büyüklüğünü düşünmek yeterli değildir. Bununla birlikte en azından bir aşk ve iman ifadesi taşımalıdır.

      Duanın etkinliğine, tantananın, büyüklüğün ve güzelliğin lüzumu yoktur. Pek az insan azizler gibi dua etmesini bilir fakat duanın kabul edilebilmesi için üstün söz sahibi olmaya gerek yoktur. Neticeleri bakımından duanın değerine hükmedildiği vakit, en gösterişsiz ısrarlı istekler ve hamd bile en güzel yakarışlar kadar bütün varlıkların Maliki katında kabulü mümkün görünmektedir. Şuursuz olarak okunan genelleşmiş yakarmalar, bir mumun alevi bile bir nevi duadır. Yeter ki bu cansız, ruhsuz formüller ve bu maddi alev, insanın Allah’a doğru atılışını, hamlesini sembolleştirsinler. Bir iş ve hareketle dahi dua edilebilir.

      Bir usulün kıymeti onun sonuçlarıyla ölçülür. İnsanı, Allah’la temasa geçiren her şey iyidir.

Nerede ve Ne Zaman Dua Edilir?

      Her yerde dua edilebilir. Fakat dağda, kırda, bayırda, okulda veya yalnız başına bir odada daha iyi dua edilir. Dua yeri neresi olursa olsun, Allah, yalnız iç huzuruna kavuşan insanlara karşılık verir, onunla konuşur. İç huzuru bazen bedensel ve psikolojik durumumuza ve içinde bulunduğumuz muhite bağlıdır. Bugün şehir sakinlerinin kısa bir zaman için de olsa, iç sükûnetleri için, fizik ve psikolojik şartları bulabilecekleri dua mahallerine, tercihen ibadethanelere ihtiyaçları vardır. Dua, bir alışkanlık haline gelmek şartıyla, karaktere tesir eder. O halde sık sık dua etmek gerekmektedir. Epiket: “Nefes aldığından daha fazla Allah’ı düşün.” der.

Duanın Tesirleri

      Dua uygun şartlar içinde yapılacak olursa, daima bir neticeyi takip eder. Amerikalı filozof Ralph Waldo Emerson (1803-1882) “Hiçbir kimse, karşılığını almadığı bir dua etmemiştir.” Diye yazar.

      Böyle olduğu halde, moderne insanlara göre dua; hükmünü doldurmuş, battal bir alışkanlık, faydasız, boş bir batıl itikat, medeniyetsizlik, barbarlık kalıntısı olarak tasavvur edilmektedir. Fakat hakikatte duanın tesirlerinden tamamıyla habersiz yaşıyoruz.

      Din veya mukaddesat duygusu, medeni insanlarda kaybolmak üzeredir.

Psiko-Fizyolojik Tesirleri

      Dua, kalitesine, şiddet ve kuvvetine, frekansına (tekrarına) göre, ruh ve beden üzerine tesir eder.

     Duanın çok defa değersiz ve bazı örneklerinin şuursuz okunmasından ibaret kaldığı zamanda bile, davranışlar üzerinde bir tesiri olur. Kudsiyet ve Allah duygusunu güçlendirir. Dua edilen mahallelerde, vazife duygu ve mesuliyetinin devamlılığıyla, kıskançlık biraz iyilik, hayırseverlikle kendini gösterir. İspat edilmiş gibidir ki, fikri ve zihni gelişmeleri eşit olanlar arasında, karakter ve ahlaki değer, ara sıra dua eden kimselerde bile, etmeyenlere nazaran daha yüksektir.

      Dua alışkanlık haline geldiği ve içten olduğu zaman tesiri çok berraklaşır. Dua, bir nevi zihni veya organik değişiklikten ibarettir. Bu değişiklik gittikçe artan bir hızla olur. Sanki şuurun derinliklerinden bir ışık yanmıştır. İnsan, kendisini olduğu gibi görür. Egoizmini, hırsını, hatalarını, gururunu keşfeder. Ahlaki vazifelerini yapmaya hazırdır. Fikri ve zihni tevazuu, olgunluğu kazanmaya çalışır. Böylece o insanın önünde iyilik sanatının kapıları açılır. Yavaş yavaş ruhi bir sükûna kavuşur. Asabi ve ruhi faaliyetlerine bir ahenk hâkim olur. Fakirliğe, iftiraya, kedere karşı büyük bir sabır kazanır. Ölüme, hastalığa, ıstıraba, yakınlarının kaybına azimli bir tahammül gören hekim sevinebilir. Duanın doğurduğu huzur, tedavide kuvvetli bir yardımcıdır.

Tedavideki Tesirleri

      Fransa’da dua ve telkin yoluyla tedavi yapılan mukaddes bir mahal olan Lourdes’un sağlık bürosu, bu şifaların gerçekliğini ispat ederek ilme büyük hizmetlerde bulunmuştur. Dua adeta infilakı bir tesire sahiptir. Bu yolla; kanser, böbrek iltihapları, ülser, deri, akciğer, kemik veya karın zarı veremi gibi hastalıkların süratle iyileştikleri görülmüştür. En fazla birkaç saat içerisinde arazlar kaybolmakta ve anatomik yaralar kapanmaktadır. Normal iyileşme süresinin son derece kısalmasıyla kendini göstermektedir.

      Bu hadiselerin meydana gelmesi için hastanın bizzat dua etmesine gerek yoktur. Henüz konuşmasını bilmeyen küçük çocuklar ve Allah’a inanmayanlar bile Lourdes’da iyi olmuşlardır. Ancak onların yanında birileri dua etmektedir. Başkası için yapılan dua bizzat yapılan duadan daima çok daha verimlidir. Duanın tesirinin, onun şiddet ve kalitesine bağlı olduğu anlaşılmaktadır.

Duanın Manası

      Tabiatta, dini ve ahlaki faaliyetler birbirlerine bağlıdırlar. Ahlak duygusu, din duygusundan pek az bir müddet sonra kaybolur. Yunanlı filozof Sokrat’ın da istediği gibi insanlık, dini doktrinden tamamen bağımsız bir ahlak sistemi kurmaya muvaffak olamadı. Dua etme ihtiyacını kaybolduğu cemiyetler, genellikle soysuzlaşmaktan uzaklaşmış değillerdir. İşte bunun içindir ki bütün medeni alem, “inananlar ve inanmayanlar” beşeri varlığın muktedir olduğu her temel faaliyetin gelişmesi problemiyle ilgilenmelidir.

      Sonuç olarak din duygusu, ruhun diğer faaliyetlerine nispetle özel bir önem kazanmaktadır. Çünkü dua, ruhi alemin esrarlı sonsuzluğuyla irtibatımızı sağlamaktadır. İşte dua ile insan Allah’a ulaşır ve Allah, onun kalbine girer. Dua etmek normal gelişmememiz için elzem görülmektedir. Duayı sadece zayıf ruhların, dilencilerin veya miskinlerin meşgul oldukları bir fiil olarak ele almamalıyız.

      Friedrich Nietzsche, “Dua etmek ayıptır.” Diye yazar. Fakat gerçekte dua etmek, yemek, içmek veya teneffüs etmekten daha ayıp değildir. İnsan suya ve oksijene muhtaç olduğu gibi Allah’a da muhtaçtır.

Betül Esra...